Cinsiyetin Tanımsızlığı ve Kadın Tanımlarının Sosyal İnşası: Aile-Toplum-Okul Eğitiminin Yetersizliği Üzerine
Özet
Bu çalışma, “cinsiyetin tanımsızlığı” kavramını Türkiye bağlamında aile–toplum–okul üçgenindeki söylem ve pratikler üzerinden tartışmaktadır. Kuramsal çerçeve, Butler’ın performativite yaklaşımıyla cinsiyetin sabit özler değil yinelenen bedensel/dilsel icralar yoluyla kurulduğunu; radikal feminizmin patriyarkal düzenin kadınlık tanımlarını kurumsal olarak yeniden ürettiğini; post-anarşist perspektifin kimlik kategorilerini iktidar ilişkilerinin söylemsel ürünleri olarak ele aldığını; feminist/radikal pedagoji ise eğitimi ya yeniden üretim ya da özgürleştirme alanı olarak konumladığını vurgular. Yöntemsel olarak söylem analizi tercih edilmiş; ders kitapları, öğretmen tutumları, aile söylemleri ve medya temsilleri üzerinden toplumsal cinsiyetin nasıl “doğallaştırıldığı” gösterilmiştir. Bulgular, ailede kız ve erkek çocuklara atfedilen farklı beklentilerin erken yaşta norm içselleştirmesine yol açtığını, okulun ders kitapları ve sınıf içi etkileşimlerle “annelik–fedakârlık” ve “erkeklik–otorite” ikiliklerini kurumsallaştırdığını, medyanın kadınları ya ideal anne/eş ya da cinselleştirilmiş nesne olarak ikili biçimde sunduğunu ortaya koymaktadır. Tartışma bölümünde bu üç alanın, cinsiyet ikiliğini biyolojik determinizm üzerinden meşrulaştırdığı; ancak her icranın normda “çatlaklar” üreterek dönüşüm imkânı taşıdığı savunulmaktadır. Sonuç olarak çalışma; eleştirel/feminist pedagojinin kurumsallaştırılması, ders materyallerinin toplumsal cinsiyet denetiminden geçirilmesi, öğretmen eğitiminde zorunlu toplumsal cinsiyet modülleri, ailelere yönelik bakım-eşitlik temelli rehberlik, ve medyada çeşitliliği gözeten içerik standartlarının geliştirilmesi yönünde politika önerileri sunmaktadır. Böylece hukukî/kurumsal eşitlik söylemi, gündelik yaşamda somut karşılıklar üretecek dönüşüm programlarıyla örtüşmektedir.