Nöroüroloji ile İlgili Sendromlar
Özet
Nöroürolojik sendromlar, yalnızca nörolojik ve sistemik belirtileriyle değil, aynı zamanda oluşturdukları üriner semptomlar nedeniyle de klinik öneme sahiptir ve hastaların yaşam kalitesini belirgin şekilde etkiler. Bu nedenle doğru tanımlanmaları, hem ürolojik tedavi stratejilerinin planlanmasında hem de uzun dönem takip süreçlerinde kritik rol oynamaktadır. İşeme disfonksiyonları, söz konusu sendromların en dikkat çekici klinik bulguları arasında yer alır. Fowler Sendromu (FS), genç kadınlarda açıklanamayan üriner retansiyon ile karakterize olup; tanıda üretral sfinkter elektromiyografisi ve üretral basınç profilometrisi kritik öneme sahiptir. Sakral sinir stimülasyonu, işeme fonksiyonunu yeniden kazandırabilen en etkin tedavi seçeneği olarak öne çıkmaktadır. Hinman Sendromu’nda, çocukluk çağında sfinkter gevşeme yetersizliği nedeniyle işeme güçlüğü, enürezis ve tekrarlayan üriner enfeksiyonlar gelişir; tedavide farmakolojik ajanlar, botulinum toksini ve temiz aralıklı kateterizasyon temel yaklaşımlardır. Shy-Drager Sendromu’nda ürolojik bulgular erken dönemde ortaya çıkar; urge inkontinans, noktüri, retansiyon ve erektil disfonksiyon sık izlenir. Tedavi, semptomatik olup alfa blokerler, antimuskarinikler ve kateterizasyon yöntemlerini içerir. Kauda Equina Sendromu’nda sinir kök basısına bağlı olarak detrüsör kontraktilitesi azalır, mesane kapasitesi artar ve sfinkter fonksiyonları bozulur; cerrahi dekompresyon birincil tedavi olmakla birlikte, ürodinamik takip ve kateterizasyon stratejileri üst üriner sistemin korunmasında önemlidir. Isaacs Sendromu ise periferik sinir hipereksitabilitesi sonucu işeme zorlukları, artmış rezidü ve noktüriye yol açabilir; ürolojik yönetimde antikolinerjikler, β3 agonistler, temiz aralıklı kateterizasyon ve pelvik taban fizyoterapisi kullanılmaktadır. Sonuç olarak, nöroürolojik sendromların ürolojik boyutları multidisipliner yaklaşımı gerekli kılmakta olup, özellikle ürodinamik incelemeler ve sfinkter fonksiyonlarının değerlendirilmesi ayırıcı tanıda belirleyici rol oynamaktadır